23 Ağustos 2015 Pazar

Şili'de Gizlice

-hiçbir çarpıcı ekleme yapmadım ya da anlatımda gösterişçiliğe kaçmadım.
G. Garcia Marquez

Ülkemizde daha çok Yüzyıllık Yalnızlık ve Kırmızı Pazartesi'yle tanınıyor Marquez. 1982'de Nobel alan yazarın şimdilerde birçok eseri kitapçılarda ön raflarda yer buluyor. Şili'de Gizlice- Miguel Littin'in Serüveni'nde ise yazar, diğer kitaplardan farklı olarak tamamen gerçek bir öyküyü, kendi söylediğine göre hiçbir kurgu katmadan, birinci ağızdan okuyucularına kendi üslubuyla aktarıyor.

Miguel Littin 73'te Pinochet'in darbesinin ardından ülkeden kaçan bir yönetmendir. Daha sonraki yıllarda ülkeden kaçanların bir kısmı affedilip, ülkeye girebilecekleri açıklanırken kendisinin adını listede arayan Littin, ardından yayınlanan beş bin kişilik hiçbir zaman giremeyecekler listesinde kendisini bulunca hayal kırıklığı yaşar. Ancak yönetmen burada pes etmez ve diktatörlük yönetimi altındaki Şili'nin durumunu anlatmak için sahte kimlikle -sadece kağıt üzerinde değil fiziksel olarak da- belgesel çekimi için altı haftalığına Şili'ye gider. Bu kimsenin onları fark etmeden birilerinin yurtdışına kaçırılmaya çalışıldığı ajan filmlerinden çok, Pinochet'in burnunun dibine kadar kameraların dolaştırıldığı ve kimsenin gizlenmediği bir hikayedir.

Marquez'in bu kitapta anlattıkları için söylediğiyse Miguel Littin'in bir film çektiğini ama onları anlatırken arkada bir filmin daha olduğunu ve onun büyük bir olasılıkla çekilemeyeceğidir. Yani anlayacağımız şu ki, bu görüntüye aktarılması zor olan filmi Marquez'in kaleminden "izliyoruz". Marquez bu kitabı bir hafta süren ve kasette 18 saat tutan röportajdan çıkarmış. Miguel Littin'in hikayesi Marquez'in deyişiyle yürek burkan ve dokunaklı bir şekilde sonuçlanan bir serüvenin duygusal açıdan yeniden biçimlendirilip sunuluşu.

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Deniz Benim Kardeşim

Deniz benim kardeşim'deyince akla Jack Kerouac'ın ilk yazdığı ve aynı zamanda hiçbir zaman basımını göremediği kitabı gelir. Bu kitap 1942'de yayına hazırmış ancak ilk olarak 2011'de basılmış.
Beat kuşağının en önemli temsilcilerinden olan Kerouac'ın en bilinen eseri Türkçe'ye Yolda adıyla çevrilmişti. Özellikle yeraltı edebiyatını sevenler için etkileyici olan Yolda adlı eserinde yazar Amerika'yı her karışında farklı deneyimlerle yıllar boyu nasıl dolaştığını anlatırken, bu serüvenleri, yazarın üslubunu ve yayına girme hikayesini yine aynı zevke sahip birçok insan bilir. Jack Kerouac'ın kitapları konusunda kaderi genelde benzerdir. Yolda da ilk yazıldığında basılmayacak 1957'e kadar 6 yıl kadar bekleyecektir.
Deniz Benim Kardeşim'i okuduktan sonra ise aslında Yolda'nın temelinin 10 yıl önce atılmış olduğunu görüyoruz. Fakat bu kitapta biraz daha farklı insanların hayatlarına giren, biraz daha çevresine odaklanan bir yazar var. Bununla birlikte konu aynı konu, heyecan da aynı heyecan diyebiliriz.
Bu kitapta da kendi yaşamında esinlendiği, karakterleri aynı gerçek yaşantısındaki karakterlerden oluşturduğu, gemi yolculuğunu anlatıyor Jack. 20 yaşında okuluna ara verip Grönland seferine çıkan yazarın buradaki tecrübeleri hikayenin akışını şekillendirirken, yaşam amacını ve hayat hakkındaki diğer sorgulamaları da kitapta önemli yer tutuyor. Üniversiteye ara verip sefere çıkmasını Jack Kerouac şu sözlerle açıklıyor; Savaşmak ya da birilerini öldürmek için değil, kardeşlerimle bir arada olmak için bu yolculuğa çıkıyorum". Sonrasında Amerikan ticaret filosuna katılıyor.
Kitapta geçenleri anlatmak için en iyi sözleriyse yine bir mektubunda kendisi yazıyor; "Bu kitaba, Deniz Benim Dardeşim'e yaşamın tüm tutkularını ve görkemini, tedirginliğini ve huzurunu, heyecanını ve iç sıkıntısını ve arzu, öfke, korku, zafer ve ölümle dolu tüm sabahlarını, öğlenlerini ve gecelerini işleyeceğim." Yazarın neden bu kadar çok kendisini yollara, denizlere vurduğu sorusuysa yine kendisi belirttiği şekilde, dünyayı okuyarak değil yaşayarak tanıma isteğindendir. Yalnız bu sözün benim için bir hakikatten çok yazarın neden bu şekilde yaşadığını anlatmakta olduğunu da belirtmeliyim.