14 Mayıs 2016 Cumartesi

Ahlak, etik, haya ve edep

İki hafta önce bir arkadaşım Kenan Gürsoy'un Itır Erhart, Ahmet Sait Akçay ve Semih Yücel ile birlikte konuşmalarından derlediği, Etik ve Tasavvuf isimli kitabını hediye etti ve ben de bu kitabı okuyana kadar aralarındaki farkı pek düşünmemiş olduğum bu kavramlar üzerinde de durulduğunu görünce bunları anladığım kadarıyla buraya da yazayım istedim.

Ahlak, etik, haya ve edep günlük hayatımızda çok sık referans verdiğimiz ama birçoklarımızın farklı anlamlar yüklediği ya da aklımızda muğlaklığı devam eden kavramlar. Dolayısıyla düşündüm ki böyle bir şeyi buraya aktarmam, hem bu kavramlar kafasında muğlak olanlar için biraz netleşmelerini, hem de üzerine biraz düşünmemizi sağlar.

İlk önce kitaptan biraz bahsedeyim. Kitabın adı etik ve tasavvuf ve bu kitapta teori üzerinde duruluyor. Yani temel kavramların ne olduğunun, bunların birbiriyle ve tasavvufla ilişkisinin, bu konulara nasıl yaklaşılabileceğinin konuşulduğu bir kitap. Benim bu yazdıklarım beş bölümden oluşan bu kitabın iki bölümünün küçük bir kısmından çıktı. Kitabı da okumanızı tavsiye ederim.

İlk olarak ahlaktan bahsetmek gerekirse, ahlakın öznesi insandır ve ortada kişinin kendi iradesi olmalıdır. Ahlakta aşkın öğe ve içkin öğenin birlikte bulunması gerekir. Yani aşkın öğe, kişinin kendisini ona karşı sorumlu tuttuğu ödevler, değerler, normlardır ve içkin öğe de insanın kendisidir. Yani değer ve ödevler alanının ve özgür ve bilinçli sorumluluk alanının bir arada bulunması ahlak için gereklidir. Bunların ikisinden birisi olmazsa, o zaman ahlaktan bahsedemeyiz. Şu da önemli bir nokta, kişi bir şeyi ahlaki sorumluluk olarak görüyorsa bu evrensellik/evrenselleştirilebilirlik içermelidir. Mesela çalmamak için; sadece ailesinden, çevresinden değil, kimseden çalmamak ve bu eylemin başkalarının da gerçekleştirmesinin aynı şekilde önemli olması. Tabi genelleştirdikçe toplumlar arası fark söz konusu olabilir, mesela saygı duymak derken, saygı algısı ve buna bağlı olarak eylem toplumdan topluma değişen bir şey olabilir ama burada önemli olan öz, eylemin gerçekleşme şekli değil.

Etik ve ahlakın arasında normalde fark görülmüyor ama ahlak sadece sosyal alışkanlıklara, örflere ve adetlere indirgenirse, o zaman etik ayrı bir şey olarak kalır. Yani baştaki şekilde bilinçlenmiş, sorumlu bir ahlak kişisini önde tutar etik. "Etik, beni aktör kılan, benim sorumluluğum açısından konuyu gündemde tutan bakış açısıdır." (s.202)

Haya mahrem alanın korunmasıyla alakalıdır. Yani onunla aranızda engel olmasa bile sizin o alandan iradenizle uzak durmanız gerekir. Mesela otobüste yanınızdaki kişinin yazdığı mesajı okumaya çalışmak ya da telefonla konuşana birinin konuşmasına kulak kesilmek haya sınırını aşan şeyler. Hatta karşımızdakinin utanacağı bir şeyi bildiğimiz halde bunu fark ettirmemek de aynı şekildedir.

Edep eşyaya olan saygıyla alakalıdır. Yani insana karşı, doğaya karşı, kendisine karşı sorumluluğu, onunla iletişimi. Haddi de, mesela yaşlı bir insanla nasıl muhatap olunacağını da içerir.

Bu kavramların doğal olarak birbirleriyle kesiştiği yerler çok tabi ama kitapta konuşulanlardan anladığım kadarıyla kendi genel hatları bu şekilde ifade edilebilirler sanırım.

Felsefeyle ilgilenen, okuyan arkadaşlar için basit gelmiş olabilir belki ama yine de umuyorum eksikleri değerini düşürmemiştir ve faydalı bir yazı olmuştur.