9 Şubat 2016 Salı

İran Gezi Notları


İran'da henüz pek fazla turizm olmadığı için hostel olaylarının falan da pek gelişmemiş olduğunu duymuştum. Aynı zamanda birkaç arkadaşımın söylediğine göre burada Couchsurfing (Cs) kullanımı çok fazlaydı. Dolayısıyla biz de Cs'den birileriyle iletişime geçmeyi daha mantıklı bulduk. Aynı zamanda bu gezinin amacı için de daha uygun bir durumdu.

Doğrusu ilk başta niyetim bir doğru ekspresine binip, Kars'ta ya da Erzurum'da kayak yapıp, aynı şekilde geri dönmekti. Fakat sonra İran'a vize olmadığı için, neden oraya da gitmiyorum ki dedim:) ve plana İran'ı da ekledim. Ardından trenin Van'dan olduğunu öğrenince Kars'tan Van'a geçmeyi düşündüm ve sonra da bir arkadaşa söyledim. Başta planımız böyleydi ama sonra öğrendik ki geçen yaz tren seferleri durmuş, biz de uçak bileti aldık aynı gün:) Yani plan epey değişti.

Aman Tahran'da ne yapacaksınız, oralar tehlikelidir, gidecek yer mi kalmadı gibi sorulara karşımdakilerin içini ferahlatacak cevaplar vermeye çalışırken, neden gittiğimi de pek düşünmemiştim doğrusu. Bunu gitmeye iki gün kala fark ettim:)) Sonuç olarak amacımız görülmesi gereken yerlerden ziyade oradaki hayatı merak etmemizdi biraz.

TAHRAN

Cuma gecesi 4 gibi Tahran'a indik. Burada bir iki saat bekledikten sonra bir döviz ofisine uğrayıp, sonra da taksiyle Tahran metrosuna gittik. Daha ilk anda İbrahim Tatlıses, Ebru Gündeş falan duymaya başladık:)

Darband'dan dönerken. Burada sadece sarı taksiler çalışmıyor.
Herkes arabasına birisini alabiliyor.
İran'da taksi çok kullanılıyor ve bize göre epey ucuz. Aynı zamanda şehir içindeyken tek başına binmek yerine, birileriyle paylaşıyorsun. Böylece daha ucuza geliyor.

Taksiden indikten sonra taksiciden buluşacağımız arkadaşımızı aramasını rica ettik ve onunla buluşacağımız yeri belirlerdik. Daha sonra onunla Darband Dağına gidip biraz tırmandık ama hiking gibi değil. Burası kanyon gibi bir yer ve sağında solunda kafeler var. İnsanlar oturup muhabbet ediyorlar. Tahranlıların gidebileceği pek bir yer yok zaten bunun dışında. Özellikle akşamları buralar kalabalık oluyormuş.

Tahran'da pazarın olduğu meydana arabalar girmediği için
böyle ücretsiz bir servis var
Çoğu gezide olduğu gibi ilk gün planlamasını çok iyi yapamamıştık ve bu anlamda vaktimizi çok verimli kullanamadık ama zaten bu gezinin çıkış sebebi orada görülmesi gereken yerlerden ziyade biraz sosyal hayatı falan görmek istememizdi. Bu yüzden bu durum çok problem olmadı. Çok planlanmış bir gezi olmadığı için nerede ne yapacağımızı, neyle karşılaşacağımızı pek bilmiyorduk. Biraz gezip gördüğümüz her şey sürpriz oldu. Bunun yanında buluşacağımız arkadaşlardan birisi bize bir gezilmesi gerekenler listesi falan yapıp vermişti, bahsettiğim plan da o.

Burada buluştuğumuz arkadaşın adı Hakan. Darband'dan sonra o bizi bir iki yere götürdü ve akşamleyin de kalacağımız yere gittik. Burası biraz misafir evi gibi bir yerdi, biraz da yeraltı. Yani atölyeler falan yapılıyor salonunda ama diğer odasında da oturup muhabbet ediyorsun ve arkaya çıkan odada da sonra biz yattık. Buraya insanlar takılmaya falan geliyorlar, turist falan çok olmadığı için herkes bizimle muhabbete girişti. Birkaç saat konuştuktan sonra yattık.

İkinci gün burada Sadabad Sarayı, Gülistan Sarayı, Şah camisini ve pazarı gezdik. Aslında Türkiye'de bunların daha güzellerine şahit olduğumuz için pek hoşumuza gittiğini söyleyemem. Mesela Sadabad Sarayı bizim cumhuriyet dönemi mimarisine benziyor (yani pek bir şeye benzemiyor :), beyaz tuğla duvarlar falan).

Gülistan Sarayı- Ana Salon


Gülistan Sarayı

Tabi burayı gezmekle iyi mi ettik kötü mü ettik sorusuna gelince, bence görmemiz iyi oldu. Çünkü burası her ne kadar aklımızda yer eden klasik bir başkent havası verse de, eylemlerin de yapıldığı, muhalif fikrinde geliştiği bir yer sanki. Bundan ne kadar emin olabileceğim tartışılır tabi ama görüp-konuştuğumuza göre öyle. Ne kadar şu anda politik baskı üst düzeyde olsa da, mesela 7 yıl önceki seçimlerde muhalifler aleyhine hile yapıldığında şiddetli protestolar burada olmuş.

Tahran'da ilk dikkatimizi çeken şeylerden birisi dil konusuydu. Nüfusunun %20'sinin Azeri olmasıyla Türkçe bilen çok sayıda insan var, bizim buluştuğumuz arkadaş Türk değildi ama onun da Türkçesi iyiydi.

Kapalı Pazar

İkinci olarak Tahran'da hava kirliliği çok fazla. Bu yüzden zenginleri Darband dağının yakınlarında yaşıyorlar. Orası biraz temiz. Sokaklarda maskeyle dolaşan insanlar görebiliyorsunuz. Biz gittikten iki hafta önce de bir haftalığına hava kirliliğinden dolayı okullar tatil olmuş.

Bu arada insanların giyimi de çok dikkat çekici, aslında kadınların desem daha doğru. Tabi ki Tr'de ve başka birçok yerde sanıldığı gibi herkes dindar değil, hicap giymeleri ya da örtülü olmaları bu anlama gelmiyor. Başlarını örtmek zorunlu mu evet, tam örten var mı, hayır. Yani buna ne kadar güvenilebilir bilmiyorum ama arkadaşın söylediğine göre, burada evinde içki olmayan neredeyse yokmuş (kendileri yapıyorlar), namaz kılan çok az insan var ve özellikle gençlerde dini hassasiyet yok. Yani ben bu duruma şaşırmadım ama gördüğüm kadar çok ciddi bir oranla karşılaşmayı da beklemiyordum. Yasak olmasına rağmen el ele tutuşup gezen sevgililer görmeniz normal, daha sonraları duyduğumuza göre kızlı erkekli;) yaşayanlar da çok.

Bir de kafeler falan tamamen gençler için, yani öyle yerlerde buluşup sohbet ediyorlar. Liseler kız-erkek diye ayrıymış aslında ama insanlar parkta bahçede karşılaştıklarında birbirlerine numaralarını falan verip tanışıyorlarmış. Zaten anladığıma göre herkes birbiriyle içli dışlı, insanlar birbirleriyle iletişime geçmekten çekinmiyorlar, yani bu herkes için böyle. Bu anlamda samimi, hoş bir durumları var.

Sanırım devlete göre illegal olan birçok şey insanlar arasında yaygın. Tabi sadece bahsettiklerim değil. Mesela pazarın ortasında açık artırma vardı. İllegal olduğunu düşünmek mümkün değil, herkes orada ve ulu orta. Ben de birkaç fotoğraf çektim fakat 3.den sonra fark eden birisi bana doğru bağırmaya başladı ve birkaç kişi başıma toplandıktan sonra fotoğrafları sildim:)

Kurutulmamış hurma Tr'de pek olmuyor, burada bol.

Ceviz vs'li zeytin ezmesi
Çaya gelince:) çayları bizim yeşil çay açıklığında oluyor ama tadı çok farklı değil. Yani biraz daha yumuşak geldi bana ama yaklaşık olarak aynı. Bunun yanında bir safrandan şekerleri var macun gibi onu içine koyuyorlar bir de kıtlama şeker yanında. Bu safran konusuna daha geleceğim:))

Gün sonunda Tahran'dan gece otobüsüyle İsfahan'a geçtik.

İSFAHAN
Şah Camisi- Nakş-ı Cihan Meydanı
Buradan konuştuğumuz arkadaşı sabah 6 gibi aradık ve doğrudan onun evine gittik. O da işe gittiği için erken gitmemiz problem olmadı. Sonra çantalarımızı bırakıp gezmeye başladık.

Tahran'da çantalarımızla gezmiştik ama zaten kendimizi sırtçantalı olarak hesap ettiğimiz için bu problem olmadı. Yani 6 kiloluk falan bir çanta çok problem olmuyor. Zaten bir eksiğimiz olsa oradan alabilirdik ama hiç ihtiyaç duymadık.

İsfahan'da gezilecek yerler birbirine çok yakındı. Kaldığımız ev de öyle ama oradan taksiyle ayrıldık. Çünkü bir tümen veriyorsunuz 15-20 dk'lik yürüme mesafeleri için (1.2 tümen 1 lira).

Hasht Behesht Sarayı

Nakş-ı Cihan Meydanı sanırım en önemli kısmını oluşturuyor buranın. Benim için İsfahan denilince akla gelen yer burası. Tabi adını bilmiyordum önceden. İçinde Ali Kapı, pazar, Şah ve Şeyh Lütfullah camilerinin bulunduğu yer. Bunun dışında Cuma Camisi  (Jame Emam) ve iki tane tarihi köprü var görülmeye değer. Bu listeye bir de daha sonra öğrendiğimiz Ermeni mahallesi dahil oldu.

Nakş-ı Cihan Meydanı

Nakş-ı Cihan Meydanı

İsfahan'a iki gün ayırdık fakat Ermeni mahallesi dışında hepsini ilk günde gördük, onu da ilk gün sonunda eklemiştik listeye. İsfahan'a iki gün ayırmak fazla değildi çünkü buraları ikinci defa görmeye değer bulduk. Sakince bir defa daha görmek bazı şeyleri anlamak adına daha iyi oluyor. İlk kez görmekle, ikinci defa gidip gözlemlemek daha farklı şeyler.

İran'ın el işi halıları

İlk günün sonunda epey yürümüştük, belki 12 saat boyunca falan ayaktaydık ve pek de bir yere oturmadık çünkü Zek yemek yemeyen birisi ve benim de çok iştahım olmadığı için bir şey yemedik ama akşamleyin eve gitmeden geleneksel bir şeyler deneyelim dedik, pişman olduk:). Yani burada yemeğin tuzu safran, tatlının şekeri safran. Her şeye öyle safran koyuyorlar ki, ikimiz de aldıklarımızı yiyemedik. Safranı sadece dondurmada sevdik. Neyse yanımızda bisküvi vs. tarzı şeyler vardı onlarla geçiştirip, eve doğru yöneldik.


Çeşit çeşit baharatlar. Sanırım bu adamı baharatları
tanıttığı bir videoda görmüştüm.

Bahsettiğim köprüler de gezdiğimiz yerlerle evin ortasındaydı ve gerçekten çok güzeldiler. Akşamleyin hem manzarası çok güzel oluyor hem de insanlar buralarda buluşuyorlar. Biz çok şahit olmadık ama gençler buralarda takılıyormuş genelde, şarkılar, türküler falan...

Khaju Köprüsü

Gördüğünüz iki hicaplı kadın polis. Kadınları uyarıyorlardı.
Anlayınca biraz ürktüm önce, insan kadınların üzerindeki
baskıyı daha iyi anlıyor.
Eve gittiğimizde küçük bir sürprizle karşılaştık, önceki günlerde ayrılan Couchsurfer'lar geri gelmiş, bir anda altı kişi olduk:). Bu aslında bizim için güven veren bir durum. Sonra onlar takılmaya çıktı biz de geçip yattık. Zaten yine de herkese yer vardı.

Siosepol Köprüsünün altı

İsfahanda'da Cs'den bir arkadaş bulmuştuk, sabahleyin yeni tavsiye aldığımız bir iki yeri dolaştıktan sonra onunla hem burayı hem de Ermeni mahallesini ikinci defa dolaştık. Ermeni mahallesi denilen kısım biraz daha modern ama böyle otantik kafeler yoğunlukta. Sabah da gitmiştik ama akşamleyin o sokaklarda dolaşmayı çok sevdim. Zaten buluştuğumuz çocuk da biraz kültürlü biriydi, 4-5 saat muhabbet ettik buraları dolaşırken.

Sadece 3-4 Türk Lokantası gördük ve hepsi Ermeni Mahallesindeydi:)

İsfahan'da derin bir sessizlik hissettiğiniz tepe.
Sanki burada kimseler yaşamıyor gibi sokaklar boş.

Buranın insanlarıyla Tr'nin insanları arasında karakteristik olarak çok benzerlik var. Sadece karakterimiz değil tabi ondan fazla durdurup yol soran, fotoğrafımızı çeker misin deyip (kamerayı göstermesinden anlıyorum), tabi dediğimde yüzü değişen birçok insanla karşılaştık. Buluştuğumuz arkadaşlar da aynı şeyleri söyledi.

Turistlere karşı epey yardımsever davranıyorlar, birisine yol sorduk adam bizi arabasıyla bıraktı:) Türkçe bilmiyordu ama Türk dizilerini sayabiliyordu:) Ya da bir başkası sorduğumuz yere kadar eşlik etti. Buluştuğumuz arkadaş bizi bilet almaya götürdükten sonra bıraktı falan. Sadece turistlere karşı değil, kendi aralarında da böyleler anladığım kadarıyla.

Bizi arabasıyla köprülere bırakan adam, dondurma da ısmarladı.
El kol hareketiyle anlaştığımız için tehlikeli anlar da yaşadık:)

Tabi kötü ya da hoşumuza gitmeyen şeyler de yok değil. Mesela her yere giriş 20 tümen. Tamam tarihi falan ama bir Sultanahmet'e para vermeden girdiğimiz için yarısı kadar olmayan yerlere para vermek zorumuza gitti biraz ve bu standart yani İsfahan ve Şiraz'da, iyi yer de 20 tümen, kötü yer de.

Şunu fark ettik ki, genelde devlete muhalif olanlar Türkleri-Türkiye'yi seviyorlar. Bu oranın ne kadar yüksek olduğunu Tahran'daki örnekten dolaylı olarak anlayabilirsiniz. Öte yandan muhalif olmayanlar tahmin edilebileceği gibi dindarlar, yani İslam Cumhuriyeti olması gereğiyle, dindarların ya da muhafazakarların daha çok desteklediği bir rejim. Bunun aksi örnekler bulunabilir tabi ama ekseriyetle böyle.

Aynı zamanda birçok kişide milliyetçi tutum görülebiliyor. Yani dindar olmayanlar büyük tarihlerine tutunuyorlar, dindarlar da bugünkü devletlerine. İlki biraz kültürel bir tutum da sayılabilir ama dindarlarınkini epey milliyetçilik olarak gördüm. Ve aynı zamanda epey politikler de.

Yanlışlıkla cami bahçesi sanıp dolaşırken bir din okulunun bahçesine girdik, orada birisi bizi selamladıktan sonra iki üç adam da yanımıza geldi ve birisi hemen politika konuşmaya başladı. Tabi İngilizce bilme oranı epey düşükken, din adamları falan Arapça-İngilizce biliyorlar. Mesela bunların hepsi biliyordu. Adam hemen Tr İşid'e yardım ediyor mu, öyle diyorlar, petrol alıyormuşsunuz öyle duyduk, yok İran şöyle çok doğru yapıyor, biz şuna yardım ediyoruz açıkça da söylüyoruz, Suudlar çok kötü, en büyük düşman İsrail falan diye bütün ezberlerini hararetle savunduktan sonra konuşmasını karşılıksız bırakarak ancak ayrılabildik. Bir yandan da aslında ana akım gibi görünen, İran'ın bütününü temsil eden bu görüşün savunucuları İran'da sayısal olarak azınlık durumdalar. Öte yandan da genel anlamda hepsinde bir milliyetçi damar var. Politik durumlar insanların buna yaklaşımının şekillenmesinde önemli olmuş tabi ki.

Buradaki insanlar genel olarak Araplar'a karşı üstün olduklarını düşünüyorlar. Onları küçümseme de var, İran'ın kaynaklarının oralara gitmesinden yakınan da, kendi tarihi değerlerini sahiplenmelerinden rahatsız olanlar da. Bunun yanında kendilerini de büyük tarihleriyle övüyorlar. Ben bu anlamda biraz Tr'yle benzerlik görüyorum. Tr'de dindarlarda İslam bayrağını taşıyan biziz, yüzyıllarca bu bizden soruldu olarak görülebilen üstünlük düşüncesi, İran'da devrimden sonra yetişen nesilde özellikle, bizim büyük tarihimiz var, onlardaysa hiçbir şey şeklinde yansımış.

Bu arada şunu söylemeliyim ki, insanlar devrimden sonra dindarlığın azaldığını, devlete tepkinin dine de tepki olarak yansıdığını söylüyorlar. Zaten devrimden sonra yetişen neslin durumundan da bu görülebiliyor.

Bu konuda diyeceğim o ki, burada insanlar devrime devrim yapalı çok olmuş. Ne yasaksa hepsine toplum kendi çapında bir çözüm bulmuş. Söylediklerine göre evlerinde içkileri kendileri yapıyorlar, uyuşturucuya kolay ulaşılabiliyor vs. bu listeyi epey uzatabiliriz.

YEZD

Yezd'in tarihi sokakları

Buraya da sabahleyin vardık ve doğrudan şehrin tarihi kısmına gittik. İsfahan'daki arkadaşımızla yemek konusunu konuştuğumuzdan bize kahvaltı için bir yer tavsiye etti ve oraya gittik. Bakalım nasıl bir şey dediğimiz kahvaltı mercimek çorbası çıktı. Ama buna üzülmedik tabi ki, burada yiyebileceğimiz bir şey bulduğumuza sevindik:) İranda pek bir kahvaltı kültürü yok, damak tadımız epey farklı olduğu için yemekleri de bize uymuyor. Aslında kebap falan yapıyorlar ama onların dışında bir şey yok diyebiliriz. Ekmek olarak lavaş tarzı ekmeklerden yiyorlar, fırından bunlar çıkıyor.





Art Cafe ve orayı işleten genç.
Genel olarak insanların hayatları biraz modernlikle eski arasında değişen bir yerde. Bunda ambargonun etkisi var tabi ki. Arabaları, teknolojik ürünleri diğer ülkelerden getiriyorlar. Ww gibi firmaların bayileri yok burada. Arabalar genelde eski. Bakıyorsunuz, bir yandan eski arabalar, öte yanda Iphone'lar, bir yanda seyyar satıcılar, el işi yapanlar, öte yanda lcd tv'ler falan.

Yezd'in sakin sokaklarında işini yapan bir zanaatçı
İngilizce konuşması şaşırtmıştı doğrusu, bir o kadar da
bu huzurlu görüntü.
Bu arada İran'daki ekonomik olarak kötü koşulların sebebini sorduğumuzda devrim diyenlerin yanında ABD'nin güçlü olması tezini savunan da vardı (yani tabi ki sadece 4-5 kişiyle bu şekilde uzunca konuştuk). Yani sadece devrim sonrası kötü yönetim değil, onların iyi bir çizgiye gelmesine mani olmaya çalışan karşı güçler tezi. Ama problemler daha çok İslami Cumh.'le alakalı. Yani insanlar fakirlikten çok baskıdan şikayetçi.

Okuldan çıkan bir kız grubu. Ancak bu kadar çekmeye cesaret edebildim.
Ardından dört-beş adam gelip ne yaptığımızı sordu zaten ama turistiz
falan deyince gittiler. Bunun yanında Zek olumsuz düşüncelerimin
hiç doğru çıkmadığını söyleyerek onun için gelmediklerini düşünüyordu.
Neyse Yezd'de kahvaltı yaptıktan sonra sokaklarında dolaşmaya başladık. Zaten en güzel şey de buydu ve dolaşmak istediğimiz yerlerin de biri ikisi hariç hepsi yakındaydı.



İran'da genel olarak hava çok güzeldi, adeta bir yaz havası vardı ama sadece gündüzleri:). Gece gündüz keskin şekilde değişen bir iklimi var. Zaten Güneye doğru inince çöllere de yaklaşmış oluyorsunuz. İsfahan Yezd arasında, Yezd Şiraz arasında çöl turları falan düzenliyorlar.


Yezd de bu çöllerden birine kurulmuş bir şehir yani. Gezdiğimiz yerdeki sokaklar tamamen kerpiçten yapılmış. Toprak evlerin arasında dolaşıyorsunuz. Bunların birçoğunda insanlar yaşıyor tabi ki. Ama muhteşem bir sessizlik hakim. Sanki kimse yok gibi. Bu İsfahan'da ve Yezd'de çok hissedilen bir durum.


Bu sokakların arasında Art Cafe diye bir kafe var ve bu tek katlı evleri bunun üzerinden izleyebiliyorsunuz. Yani bir çay-kahve alıp bu hoş mekanda vakit geçirmek epey keyifli. Biz buraya bir gün içinde, bir de gün batımında geldik. Zaten bu sokakları da üç dört defa dolaştık. Hatta İsfahan'da kaldığımız evde tanıştığımız bir Cs ile burada da üç defa karşılaştık yani o derece. Ve sonra düşündük ki zaten amacımız her yere girmek çıkmak değil, o sırada yaptığımız şeydi ve biz de listede aslında önemli olan bir iki yeri çıkardık.


Art Cafe'den manzara. Gördüğünüz baca gibi yapılar
havalandırma içinmiş.
Burada epey Zerdüşt yaşıyormuş ve Ateşgede diye, ateşin hiç söndürülmediği bir tapınakları var. Biz de onu görmeye gittik ama Dakhme diye daha ünlü olan, ölülerini bıraktıkları bir yer var, oraya gitmedik. Ateşgede'den sonra aynı yere döndük, biraz daha dolaşıp, bir şeyler yedikten sonra terminale geçtik.

Gezdiğimiz yerler arasında buranın en güzel şehir olduğunu söyleyenler vardı. Doğrusu ben de sokaklarında dolaşırken içimde farklı hislerle dolaştım. Yani farklı bir atmosferi olan, insana başka bir yere geldiğini hissettiren bir şehir. Ama burada kimseyle tanışmadığımızdan mı bilmiyorum, öyle bir kıyaslama yapmadım.

İnsanlar poz vermeyi seviyorlar:)

Bir caminin bahçesinde vaktini örgüyle değerlendiren amca:)

Aslında burada da iki gün kalacaktık ama zaten merak ettiğimiz yerleri defalarca gördükten sonra gerek kalmadı. Biz de Şiraz'a doğru yola çıktık.

ŞİRAZ

Shrine Camisi

Şiraz'da bir ailenin yanında kalacaktık. Akşamdan onlarla konuştuk ve sabahleyin bizi terminalden aldılar. Evlerinde kahvaltı yaptıktan sonra adam işe gittiği için babası bizi Persepolis'e götürdü. Öğlen sonuna kadar falan gezdikten sonra geri döndük.




the eagle griffin- Persepolis





the treasury of persepolis (Google'a göre Kış Sarayı)


Bizi Persepolis'e götüren amca



Onlarda öğle vakti işe ara veriyorlar saat 1 gibi, daha sonra 4 gibi yeniden gidiyorlar. Adam yeniden işe giderken bizi de çarşıya bıraktı. Biz de pazarını falan gezdikten sonra Shrine diye bir camiye gittik.

Şiraz'da pazarın arkasında böyle bahçe gibi bir yer var

Galiba İran'da gördüğümüz en güzel cami buydu. İşlemeleri, renkleri, farklı bölümlerindeki farklı tasarımlar falan epey güzeldi. Burada iki saat falan takıldık yani. Önce namaz vakti olduğu için benim de kameramı görünce almak istemediler içeri, sonra da çalışanlardan birisi Türk çıktı ve bizi içeri aldı. Sonra kamerayla yakalandık ama aynı abi bizi yine içeri aldı:)) ve sonra geri döndük eve.

Shrine Camisinin iç kısmı

Fotoğrafta da görüldüğü gibi camide namazdan sonra kadınlar erkekler her yerde oturabiliyorlar. Yani kadınlar için ayrı bölüm var ama insanlar eşleriyle vs. aynı yerde oturup konuşmaya falan devam ediyorlar. Bu tarafta namaz kılan da gördüm. Bu durum diğer camilerde böyle çok fazla görülmüyor ama, bir sosyal ortam da var her zaman. Girip çıktığımız her camide bir çay ikramı falan oldu mesela.

Shrine Camisi


Shrine Camisi

Shrine Camisi

Shrine Camisi
Döndüğümüzde ailenin büyükleri falan evdeydi, İngilizce bilmiyorlardı ama evin hanımının kardeşi de geldi sonra ve o da İngilizce bildiği için epey koyu bir muhabbet döndü. Bu arada fark ettim ki misafirperverliğin dinle falan pek bir alakası yok. Çünkü bizi evlerine davet edenlerin hiçbiri dindar değildi, gezdiğimiz çocuklardan birisi zannediyorum dindardı biraz. Mesela arabasıyla gideceğimiz yere bırakan adam da dindar değildi, bu özellik toplumun yapısıyla, coğrafyayla mı, geçmişten öğrenilegelen şeylerle, kültürle falan mı alakalı bilmiyorum.

Ama bir Mevlana nereli muhabbeti döndü:)) Bu soruyla ilk defa karşılaşmadık zaten, ben de biz çok takmıyoruz bunu dediysem de beni Türk olduğunu savunmaya zorladılar:)). Altta kalmadım ama argümanları gayet mantıklıydı.

Bu ailenin de ilginç bir Tr macerası olmuş. Bundan bahsetmeyeceğim ama şunu söylemeliyim ki; İranlı=ajan yargılamasına maruz kalmadan dönmemişler:)) sanırım buna bu kadar değinsem yeterli.

Bu arada yine de Tr'yi epey seviyorlardı. Orada inanılmaz derecede Tr dizisi izleniyor yine ama sadece bu değil, Tr malları genel olarak çok rağbet görüyor. Bir kıyafet Tr malıysa pahalı ve değerli, ya da mobilya, halı vs. Mesela kadın "bu halının Tr malı olduğunu görünce hemen aldım" dedi, "bu dolaplar mdf, Tr'den, yani kaliteli" diye anlattı.

Bu ailede sanırım biraz zengindi, iki katlı, aileleriyle yaşadıkları bir apartmanda, dağın yamacına yakın bir mahallede yaşıyorlardı. Sonraki gün bize birkaç yer söyleyip gitmek istediğimiz yerlerden birine bıraktılar. Biz de en son Hafız'ın mezarına gittik ve sonra dönüş yoluna çıktık.

Kısacası İran gezisi farklı, güzel bir deneyim oldu. Kafamızdaki bazı soru işaretlerini gidermek, oraları, orada yaşayanları da daha iyi anlamak adına faydalı oldu.