.....
Ben oysa
herkes gibi
herkesin
ortasında
burada, bu
istasyonda, bu siyah
paltolu
casusun eşliğinde
en okunaklı
çehremle bekliyorum
oyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diye
.....
İ. Ö.
Celladıma Gülümserken Çektirdiğim
Son Resmin Arkasındaki Satırlar’dan birkaç mısra yukarıdakiler. Adı da şiir gibi
olan bir şiir bu. Celladına gülümser miydin? Ya da gülümsüyorsan neden? Belki
de o celladın mı, ahbabın mı bilmediğinden. Evet, sanki tuttuk bir ucundan, bin
parçadan birine tutunduk şimdi. Kim cellat, kime gülümsedik, fotoğrafımızı kim
çekti? Evet galiba cevabı bulduk ama bu, böyle bir yerde kalacak mesele değil,
henüz sığ sularda, bırakınca tenha yerlerde.
Neyse bu yorum çok afili olabilir
lakin her yerde bir başka şekilde karşılaşılabilir, türlü bloglarda, dergilerde,
sözlüklerde. Bizim içinse mesele bilet, zaten hayatımızda elimize kaç bilet
geçiyordu da bizim bir şeyi yakma lüksümüz olsun. Ama ola dabilirdi, fakat
sıraya girmişsek bir kere, onun çekim alanından çıkmak da kolay değildi.
Hayatımızda kaç kere dedik, benim yerim burası değil, benim durmak istediğim
yer bu değil diye? Kaç kere değiştirebildik yerimizi, ayağımızı kımıldatabildik
bir adım sağa, sola, geriye? Kaç gere çehremizden okunan biz oldu da, ben yokum
diyebildik? İşte söz bizim söz, biz derken benim de, senin de ama aynı sırada
olduklarımızın değil de “kara ruhlu” denmeyi göze alıp, ortaya koyabilenlerin özellikle.
Bu oyunlar bitmeyecek, bitmeyecek
yazgının bittiği yere kadar. Hangi oyunun içindesin, nerede bitiyor oy’un? İşte
tüm mesele durduğun yerde. Kara ruhlu dediklerinde, bana terk ettiğin
düşünceleri ver diyebilmekte.