31 Aralık 2015 Perşembe

Yeni yıla bunu okuyarak girerseniz çok bir şey değişmez ama ne yapsanız değişir ki?

Şuraya bir iki şey karalayayım da yılbaşına bloglaya bloglaya gireyim istiyorum. Aslında iki hafta önce bir yazı vardı aklımda. Unuttum ama çok da mühim bir şey olmasa gerek ki unuttum.

Belki bugünden bahsedebilirim biraz.

Öncelikle şu fotoğrafla başlayayım istiyorum.


Geceyarısına doğru okuldan gelen kar sebebiyle perşembe tatil mesajından sonra alarmlarımdan birini kapattım. Sabahleyin de erkenden uyandım. Tatil günleri erken uyanmaya dikkat ederim!

Uzun zamandır ev arkadaşlarımla beraber kahvaltı yapmıyorduk, o yüzden uyanmalarını bekledim. Bu sırada kitap okumaya koyuldum. Sabah saatlerinde kitap okumayı severim çünkü. Bu sırada bugün dışarı çıkmalıyım diye düşündüm. Çünkü karlı havada dışarıda olmayı severim. Nasıl bir adetimse 19 yaşıma kadar hiç kar yağışı görmemiş biri olarak!

Bu havalarda yapılacak ikinci seçenekse benim için mümkün değil çünkü ev, elime kahvemi alıp kar yağışını izleyeyim romantizmine teknik açıdan müsait değil. Neyse ben de önce kahvem bittiği için Eminönü'de, sonra da Boğaziçi'ne geçerim diye düşündüm. Genelde böyle istekler gelir ve bir kısmını uygulamam. Ama neyse ki birazını uyguladım çünkü bazen evden adımımı attığım zaman bütün isteğim kaçar ve geri dönerim!

Bu son cümleyi söyleyince irkiliyorum aslında ama olan şeyden değil, söyleyişimden. Çünkü dün akşam Yeraltından Notlar Oyununu izledim ve sabahleyinde Delilik Ülkesinden Notlar'ı okumaya başladım. Daha açık olmam gerekirse mesele bu Dosto karakterinde insanın kendisinden bulduğu şeyler. Neyse ki N. Sarıbacak'ın kendileri için de aynı şeyin olduğu söylemesiyle içim rahat biraz ve en azından "ne düşündüğünüz umrumda değil" diyecek değilim.

Söylediğim gibi Eminönü'ne gittim ve karda kışta biraz dolaştıktan sonra, okula da, eve de gidebileceğim metroya yöneldim. Sonra da ikisine de gitmek yerine İstiklal'e çıktım. Evet aslında metroya binerken de Şişhane'de ineyim, yukarı yürür, tekrar metroyla giderim diyordum ama Şişhane'de vazgeçip, Taksim'de de o kararımdan vazgeçip indim. (Hayır kararsız falan değilim)

Niyetim İstiklal'de fotoğraf falan çekmekti, zaten dışarı çıkışımda da motivasyonum buydu ama İstiklal'e geç kalmıştım çünkü öğleden sonra bembeyaz kar falan kalmamış her yer çamur olmuştu. Ben de geri dönüp eve geldim.


-----



Bu fotoğraf Göbeklitepe'den. 12 bin yıllık bir yer. Bu fotoğrafta olan şeylerin yanında bence Tanpınar sevenler, en azından Beş Şehir'i okumuş olanlar bu fotoğrafa biraz farklı bakacaktır eminim.

Yalnız bu fotoğrafta başka şeyler de var mesela şunun gibi;

İşte şimdi bir dost lazım,
gözyaşlarımızı toplamaya,
önce ruhunda biriktirip,
sonra gözlerinden bırakmaya

Bu birkaç cümleden öte, mısradan beri metni ne zaman yazdığıma bakmadım hiç. Bazen eksik olan sadece bizi anlayan birinin olması değildir, ama çoğu zaman o da olmaz.

Bu da burada dursun böylece.

Sabahleyin şunu düşünüyordum; Kar yağması işe falan gitmeyen, yani kendisine bir zorluk sebebi olmayan çoğu insanın sevdiği bir şey. Şehir güzelleşiyor falan, her yer bembeyaz ama iki gün sonra ortalık eskisinden daha kötü oluyor, herkes için...

Yani bu nasıl zevklere sahip olduğumuzu anlamamız adına üzerine düşünülebilecek bir şey.

Bu arada Füruğ okumaya başladım. Yılbaşına girmeden bunu bitirirseniz, benim gibi Füruğ okuyarak girebilirsiniz;)

"Kuş ölümlüdür
 Sen uçuşu hatırla"





24 Aralık 2015 Perşembe

Urfa ve Antep'te dört gün

Göbeklitepe
Yıl sonu yaklaşırken bir anda aklımıza esmesiyle iki arkadaş dört günlük bir Şanlıurfa-Gaziantep gezisi yaptık. Aslında sadece hafta sonunda Urfa'ya gidelim diyorduk ama sonucu güzel bir hata sonucu programımız dört güne çıktı ve biz de programa Antep'i de dahil ettik:)

Halfeti



4 günlük programa perşembe günü sabah 6'da uçağa binerek başladık ve pazar gecesi saat 1'de de yeniden İstanbul'daydık. Programın ilk ve son gününü Urfa da, ikinci gününü Urfa/Halfeti ve Antep, üçüncü gününü de Antep'te geçirdik. Açıkçası internette araştırırken gidenlerin genelde arabayla gezdiğini gördük. Bu yüzden planlama ve ulaşım konusunda nasıl zorluklar yaşayacağımızı pek bilmiyorduk ama pek problem de yaşamadık.


Halfeti'de terk edilmiş evlerden birisi

Şanlıurfa

Balıklıgöl

Önce kısaca  programımızı ve ulaşımımızı anlatayım. İlk gün Havaş'la şehir merkezine gidip, dolmuşla Balıklıgöl civarına vardık. Bakırcılar çarşısı, baharatçılar, Balıklıgöl, Urfa Kalesi ve tarihi camiler bu bölgede. İlk gün buraları gezdik ve gecelemek için dolmuşla bir arkadaşımızın üniversite civarındaki evine geçtik. Sonraki gün otogardan köy köy dolaşarak giden bir Halfeti arabasına binerek, Halfeti'ye ulaştık. Dönüş içinse saat, sormayı unuttuk ve biz dönmek istediğimizde aracın gitmiş olduğunu öğrendik, başka da araç yoktu ve otostop yapmaya karar verdik. Neyse ki çok beklemeden 4 km uzaklıktaki Yeni Halfeti'ye giden bir araç geldi ve biz de oradan önce Birecik'e, ardından da Antep'e geçtik. Halfeti'den sonra sanırım 3 saate Antep'teydik. Orada da dolmuşla tarihi bölgeye geçtik ve bir iki yere uğrayıp yine dolmuşla kalacağımız yere geçtik. Üçüncü gün yine aynı bölgeye geldik ve yavaş yavaş istediğimiz yerleri gezmeye başladık. Açıkçası Antep gezimizi beklediğimizden daha erken tamamladık ve sadece Zeugma müzesine dolmuşa binerek gitmemiz gerekti. Ardından aynı günün akşamında yine Urfa'ya döndük ve dördüncü gün sabah Göbeklitepe'ye gittik. Ne yazık ki buraya herhangi bir araç olmadığı için taksiyle gitmek zorundaydık. Taksiciye ilk sorduğunuzda 150 lira tutuyor ama size 120 olur dedi, tabi ki 150 değil 120 tutar. Pazarlık yapıp biz 80 liraya anlaştık ama esnafın dediğine göre 60 liraya da anlaşabilirsiniz. Göbeklitepe'den döndüğümüzde saat 9.30 falandı ve Urfa müzesine girip, ardından da alışverişimizi yapıp, 1.30 gibi Harran arabasına bindik. Saat 3 te oradaydık ve saat 5'te son arabayla geri dönüp Havaş'la havaalanına geçtik.

Şanlıurfa Müzesi'nde Göbeklitepe canlandırması

Göbeklitepe

Zeugma Müzesi
Çingene kızı - Zeugma Müzesi

Gaziantep- Eski Kadın Hamamı

Rotamız böyle şekillendi. Aracımızın olmaması herhangi bir şekilde dezavantaj olmadı. Sadece Göbeklitepe'ye taksiyle gitmemiz gerekti. Harran merkezden  40 kilometre ve otogardan 6 liraya gittik mesela. Toplu ulaşımla gezmek gayet kolay ve hesaplı.

İlk üniversite/İslam Üniversitesi - Harran

Benim için bir yere gitmek, gezmek bir yapılacaklar listesini tamamlamaktan ziyade gidilen yerin atmosferini görmek, insanların gündelik hayatını anlamak ve alışkanlıklarını keşfetmekle anlam kazanıyor. Tabi ki gitmeden neler yapacağımıza dair bir plan, bir gezi listesi oluşturduk ama bunları koşa koşa tamamlamaya çalışmadık.

Şanlıurfa

Göbeklitepe

Genelde gittiğim yerlerde etkilendiğim şeyler, beklentilerimin dışında oluyor. Mesela Urfa'ya gittiğimizde, Balıklıgöl'den, Halfeti'den güzel olmalarına rağmen çok etkilenmiş değildim ama Urfa Kalesine çıkıp da şehri izlediğimde gördüğüm mahalle manzarasını saatlerce izlesem doyamayacak kadar etkilendim. İlk gördüğüm anda üst üste yığılmış, arasında yol bile olmayan gecekondular gördüğümü düşündüm. Biraz daha bakınca fark ettim ki bazı yerlerde düzenli aralıklarda merdivenler ve yatay şekilde yollar var ve bununla birlikte boyanmamış, briket duvarlı, çoğunda çatısı kapanmamış bir üst kat daha olan, önünde Arapça anons sesi gelen satıcı arabası, sokaklarda koşuşan çocuklar ve dağın zirvesine doğru uzanan evler.... Uzaktan acılı bir Urfa türküsü gibi gelseler de, yaklaştıkça komşuluk ilişkilerinin, mahalle kültürünün daha yoğun olduğu yerler olduğu anlaşılıyor ve bu evlerin olduğu alan öyle geniş ki tarihi çarşıların, yapıların olduğu alanda, tarihi bir camiye giderken bir anda bu evlerin arasında olduğumuzu fark ediyoruz ve uzaktan izlediklerimize biraz da içinden tanıklık ediyoruz.

Şanlıurfa

Harran Kubbeli Evleri

İlk üniversite/İslam Üniversitesi - Harran

Göbeklitepe

Urfa'da bulunan tarihi yerler birbirine pek yakın değil. Mesela Halfeti Antep sınırındayken, Harran güneydoğuda, Göbeklitepe kuzeydoğu da, Şuayb Şehri de Harran'a 40 km. 
Yani bu yerler Urfa sınırlarının tamamına yayılmış vaziyette.

Urfa'da bir Arap şehri görünümü var. Oradan ayrılırken bu duygunun yavaş yavaş dışına çıkmaya başlasam da, ilk bakışta bu hava seziliyor. İnsanların kıyafetleri, çehreleri size Urfa'nın demografik yapısı hakkında epey bilgi veriyor. Nüfusun hemen hemen tamamı Türk, Kürt ve Arap kökenli vatandaşlardan oluşuyor ve tabi ki şehre homojen dağılmış değil. Mesela Harran'da Arapça bilmeniz sizin için Türkçe bilmekten daha faydalı olabilir.

Şanlıurfa


Antep'e gelinceyse tarihi yerlerin, hanların, kalenin, binaların hep bir yerde olduğunu görüyoruz. Bunun yanında Antep'in tren yolunun şehri ikiye ayıran bir yönü olduğu dikkat çeken bir şey. Şehrin bir yanı büyükşehir olmanın ibarelerini taşırken, rayların öte yanına geçtiğinizde şehrin bir başka yüzünü görüyorsunuz. 

Bunlarla birlikte Antep'te tarihi çarşıların, hanların olduğu bölge çok iyi korunmuş ve özenilmiş görünüyor. İşletmelerin dekorlarının, dükkanların mimarisinin birbiriyle uyumlu olması ve genelde bölgeye uygun işletmeler olması dikkat çeken bir şey.

Gaziantep sokakları

Gaziantep demirciler çarşısı

Gaziantep

Gaziantep demirciler çarşısı



Antep Urfa'ya göre demografik yapının batıya daha çok yakın olduğu bir şehir. İnsanların giyimi ve şehrin imkanları bunları gösterir cinsten. Urfa'da daha çok geleneksel kıyafetlerin baskın olduğu bir ortam varken Antep'te bu biraz farklı ama Urfa'da insanların sosyo-ekonomik durumları arasındaki farklar çok göze batmazken Antep'te bu aynı değil.

Bunun yanında Antep'te toplumun sosyalleşme imkanlarının bol olduğu da kolayca gözlenebilen bir şey. Nitekim şehrin içindeki mağara gibi yerlerin, eski hanların kafe olarak hizmet vermesi ve bunların dışında benzer mekanların bol olması hemen göze çarpıyor. Urfa'daysa bu ortamlar daha sınırlı sayıda.

Son olarak buralıların damak tadından bahsetmek gerekirse, malumunuz olduğu üzere en çok dikkat çeken şey acıyı da tatlıyı da aşırı kullanmaları. Mesela yemeğe olabildiğince acı koyarken, bir bardak çaya da iki tatlı kaşığı şeker atan insanlar var.

Gaziantep- han/kafe

Gaziantep- mağara/kafe