İçinde Selanik’ten, İskenderiye’ye, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan,
Atatürk’ten, 20. -21. yüzyılın liderlerine, 16. Yy dan 20. , 21. yüzyıla kadar
bütün belgelenmiş olaylara ve yanlarında gerçek olma ihtimali yüksek olan
hikayelere kadar her şeye rastladığım kitabı okumak benim için biraz uzun sürdü ama
bu güne kadar okuduğum kitaplar içinde en sağlam yerlerden birine sahip olduğu
kesin. Değerlendiriliş şekline dair soru işareti koyduğum yerler olsa da beni
bu kadar tarihe doyuran ve okurken farklı heyecanlar içinde sürükleyen başka
bir kitap oldu mu bilmiyorum. Ancak olduysa bile bu bir tarih kitabı değildi. Ayrıca
benim için içinden Akdeniz geçen bir şey eylül kadar önemlidir, güzeldir, son
zamanlarda Beyrut’a da ilgimin artmış olması ve İzmir’in de tarihini merak
ediyor olmam(merak ettiğime değermiş) bu kitabı apayrı bir yere koydu. Kitabın
girişi Pera’dan başlıyor ve zaten doğal olarak her şehrin İstanbul ile bir
bağlantısı var. Ayrıca İzmir deyince akla gelen sorulara kadar birçok ilginç olay
var. Tabi yazanlar bize okulda öğretilenlerden çok uzak, İzmir’in işgalinden
öncesi için okulda İzmir ile ilgili herhangi bir şeyin anlatıldığını da hatırlamıyorum
zaten. Kitapta İzmir’den bahsederken, Engin Ardıç’tan da bir alıntı var ve
yazarın İzmir hakkında o dönem için yazdıklarına bir özet denilebilir. Benim en çok ilgimi çekense bu güne kadar
hakkında pek fazla düşünüp sormadığım, araştırmadığım Lübnan. İsrail ile
Filistin ya da İsrail ile diğer Araplar arasında ne varsa hepsinde Lübnan daha
doğrusu Beyrut zarar görmüş. Yine yetmişli yıllarda yaşanan iç savaş için Philip
Mansel “Günümüzde Beyrut sokakları katillerle doludur. Kimi gece kulübü
fedaisi, kimi bakan olmuş durumdadır. Bazı zamanlarda, örneğin, bir adamın
apartman dairesine çağırdığı elektrikçi, birkaç yıl önce kendisini kaçırıp
işkence etmiş bir kişi çıkabilmekteydi. Her ikisi de donup kalmıştı. Hiçbir şey
söylenmemişti.” demiş (benim okurken en çok etkilendiğim yerlerden biridir) . Öte yandan Lübnan kendi dışındaki güçlerin
bütün anlaşmazlıklarının bedelini biraz ya da bayağı bir fazla ödemiş. Yaser
Arafat FKÖ’nün lideri olarak Beyrut’ta yaşamış, İsrail Beyrut’un bir kısmına
askerlerini yerleştirmiş, Hizbullah Lübnan’da kurulmuş ve devleti kendine
yardım etmeye mecbur tutmuş. FKÖ ya da Hizbullah İsrail’e zarar vermek istediği
zamanlardan birinde Beyrut’taki İsrail birliğine saldırmış yani yine Beyrut’un
bir yeri bombalanmış, sonra yine Beyrut karışmış, tabi cevapta yine Beyrut’ta
gelmiş. Açıkçası bu kitabı anlatarak bitirmem zor ama artık en sevdiklerim listesinde yeri ve arada açıp birkaç sayfa okuyacaklarım rafımda yeri var.